
Eğer hastaneye acil bir vaka geldiğinde ve bilinci kapalıysa bu durum doktorun müdahalesinin yasal olarak zorunluğu olduğu bir durum söz konusu olduğu için kanunen yapılacak müdahalelere hastanın onamının olduğu kabul edilir. Bu durumda doktor hastanın hayatta kalması için ya da hastanenin acil servisine getirilmesine sebebiyet veren sağlık problemi için hastaya müdahale edecek ve hastanın da buna onamının olduğu kabul edilecektir. Normalde hasta tarafından verilen onam yazılı olmalıdır. Ancak acil vaka durumlarında bu onamın varlığı kabul edilir. Acil durumlarda aydınlatma sorumluluğu tedavinin sonuna bırakıldığı kabul edilir.
Gelen hasta acil durumda müdahaleyi gerektirecek bir durumda değil ancak kendisi küçük, kısıtlı veya çok yaşlı ise bu durumda aydınlatma ve onam aşaması nasıl yapılacaktır?
Bu durumda aydınlatma bu kişilerin veli ya da vasisine yapılacaktır. Bu kişilere gerçekleşebilecek riskler ve komplikasyonlar hakkında bilgi verilecektir. Ayrıca hasta küçük, kısıtlı ve yaşlıya yapılacak müdahaleler hakkında onam da bu kişiler tarafından verildiği kabul edilmektedir. Aydınlatmanın gereği gibi yapılmasından doktor kadar doktorun çalıştığı, hastanın müracaat ettiği hastane de sorumludur. Bu sebeple aydınlatma yükümü kanuna uygun olarak yerine getirilmelidir aksi takdirde sonuç sadece Malpraktis ile sınırlı kalmayacak, ayrıca hastane teşkilatının da sorumluluğuna doğmasına sebebiyet verecektir. Malpraktisin ortaya çıktığı diğer bir aşamasa ise tedavi aşamasıdır. Teşhis, aydınlatma ve onam aşamasından sonra tıbbi hataların önüne geçilmek için bu aşamada had seviyede dikkat ve özenle hastaya müdahale edilmelidir. Tedavi süreci malpraktisin en çok ortaya çıktığı tıbbi süreçtir. Tedavi aşamasında hekimin tıbben gerekli müdahaleyi yapmaması veya yanlış tedaviyi uygulaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Bu durumda hekimin malpraktisin önüne geçmek için gerekli tedavi yöntemini seçmesi ve tıbbi standartların gerektirdiği özeni göstermesi gerekir. Ancak tedavi aşamasında sağlık problemini çözmeye dair kuvvetli muhtemele ilişkin uygulama ve müdahaleler ile komplikasyonlar Malpraktis olarak kabul edilememektedir. Daha önce de açıkladığımız üzere komplikasyonlar tıbbi hata değildir. Çünkü tıbbi hata yani malpraktisin ortaya çıkması için hekimin kusuru, ihmali ya da kastı olması gerekmektedir. Daha önce de değindiğimiz üzere Malpraktis hâksiz fiil sayıldığından hekimin sorumlu olabilmesi için hekim ve hasta arasında hukuki ilişkinin kurulmuş olması, haksız bir fiilin varlığı, hekimin kusurunun varlığı, zararın meydana gelmesi ve zarar ile hekimin fiili arasında illiyet bağının olması gerekmektedir. Burada özellikle kusur olarak belirttiğimiz husus aşamasında hekimin kast, ihmal veya en azından taksiri olması gerekmektedir. Ancak komplikasyonlar ve tedavi amacıyla yapılmış muhtemel müdahaleler
Malpraktis olarak değerlendiremez. Tedavi aşamasında malpraktise örnek olarak verilebilecek haller sayılacak olursa: en bilindik olanlarından ameliyat sırsında hastanın vücudunda makas veya sargı bezi unutulması, tedavi için yanlış ilacın uygulanması ya da yanlış ilacın yazılması, ilaç dozunun uygun olarak ayarlanmaması, yanlış tedavi aracının kullanılması gerekli olduğu halde başka bir hekimden ya da başka bir yerden tıbbi yardımın alınmaması, hastanın tedavi seyrinin yeterince izlenememesi gibi örnekler verilebilir. Malpraktisin ortaya çıkmasının önüne geçilebilmesi için önemli bir husus ise konsültasyon alınması durumudur. Konsültasyon hastanın hekime müracaat ettikten sonra teşhis ve özellikle tedavi aşamasında müdahale edecek hekimin başka bir uzman hekimin bilgisine ya da müdahale yardımına başvurması durumudur. Bu hususu tedavi sürecinin bazen olmazsa olmazı olmakta ve sorumlu hekim konsültasyona başvurmadığında Malpraktis meydana gelmektedir. Bazen zarara uğrayan hasta da konsültasyon alınmadığını iddia ederek zararın tazmini için tazminat talebinde bulunmakta ve maplraktis gerçekleştiği için doktorun sorumluluğuna gidebilmektedir. Böyle bir durumun önüne geçmek için destek gereken yerde doktorun konsültasyon alması önem arz etmektedir. Akla gelebilecek diğer bir husus ise konsültasyon alınan durumda malpraktis meydana gelince hangi doktorun sorumlu olacağı hususudur. Bu durumda malpraktise sebebiyet veren doktor sorumlu olacaktır. Yani tedavi için destek alan hasta eğer konsültasyon için destek alınan doktor tarafından zarara uğradıysa o zaman destek alınan hekimin sorumluluğuna gidilecek ve hukuki ve cezai sorumluluk söz konusu hekim aleyhine ilerletilecektir. Malpraktis hususunda değinilmesi gereken diğer bir konu ise hasta bir kamu hastanesine yani devlet hastanesine müracaat ettiğinde doktorun sorumluluğu nasıl olacağıdır.
Hasta, devlet hastanesinde Malpraktis sebebiyle zarar görürse bu durumda doğrudan hekimin şahsi sorumluluğuna gidemeyecektir. Böyle bir durumda uyuşmazlığa idare hukuku kuralları uygulanacaktır. Zira Anayasa gereği devlet kamu görevlilerinin üçüncü kişilere verdiği zarardan sorumludur. Bu durumda hasta idare hukuku prosedürü gereği öncelikle idareye başvurup zararının tazmini istemeli ya da doğrudan İdare Mahkemesinde hastane aleyhine dava açmalıdır. Bu şekilde açılacak dava tam yargı davası olacaktır. İdare Mahkemesi tarafından zararın tazminine karar verildiği durumda hastane hastanın Malpraktis sebebiyle uğradığı zararını tazmin etmek zorundadır. Tazmini yapan hastane zararı tazmin ettikten sonra söz konusu ödemeleri Malpraktise sebebiyet veren hekime rücu edecektir. Devlet hastanesinde sürecin bu şekilde ilerlemesinin sebebi İdarenin kendi personelinin fiillerinden sorumlu olmasından kaynaklanmasıdır. Bu sebeplerle devlet hastanesinde Malpraktis sebebiyle zarara uğrayan hasta idare hukukuna göre hareket edecektir. Ancak cezai sorumluluk için şahsa yönelik soruşturma talep etme hakkı saklıdır. Yani hekimin ağır kusuru söz konusu ise bu durumda cezai sorumluluğu için doğrudan kendisine başvurulabilecektir. Bu durumda kendisine zarar verme kastıyla tıbbı hataya sebebiyet verdiğini düşünen hasta hekimin sorumluluğu için ceza soruşturmasını başlatabilecektir.