
İfade verme, Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen ve ceza muhakemesinin soruşturma evresinde yer alan işlemdir. İfade verme işlemi, Cumhuriyet Savcısının talimatıyla kolluk görevlileri tarafından yapılabileceği gibi bizzat Cumhuriyet Savcısı tarafından da yapılabilmektedir. İfade almanın amacı, soruşturma konusu olan suçla ilgili olarak şüphelinin dinlenilmesi ve beyan delillerinin toplanmasıdır. İfade alma işlemi, kanunda belirtilen bu görevlilerden başka kişiler tarafından gerçekleşemez. Toplanacak bu delillerin de muhakeme aşamasında değerlendirilebilmesi ve hükme esas teşkil edebilmesi için hukuka uygun olarak elde edilmiş olması gerekir.
Anayasamızda hak arama hürriyeti 36. Madde ile güvence altına alınmıştır. Maddeye göre “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” Madde metninden görüldüğü üzere hak arama hürriyeti, adil yargılanma ve savunma hakkının gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkün olabilir.
Kolluk veya Cumhuriyet Savcısı, ifade alma işleminden önce şüpheliye müdafiden yararlanabileceğini hatırlatılmalıdır, bu hak hatırlatılması yapılmadan alınan ifade hukuka aykırı ifadedir. Belirtmek gerekir ki, hak hatırlatması savunma ve adil yargılanma hakkını ihlal etmeyecek şekilde açık ve net yapılmalıdır. Hatırlatma, şüphelinin seçilmiş müdafisi yoksa atanmış müdafi ile ifade verme işlemine devam edebileceğini de içermelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. Maddesinde müdafiden yararlanma hakkını “Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından faydalanmak, eğer avukatla temsil için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli ise, re’sen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek.” Şeklinde tanımlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, şüphelinin seçilmiş müdafisi yoksa ve atanmış müdafiden yararlanabileceği imkanının hatırlatılmamasını adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmektedir. Müdafinin hazır bulunmasının zorunlu olduğu hallerde avukat olmaksızın alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli tarafından doğrulanmadıkça delil teşkil edemez; şüpheli bu ifadesini doğrulasa bile hükme esas teşkil etmesi için yeterli olmayacaktır.
Ceza Muhakemesi Kanunun 148. Maddesinin 4.fıkrasında bu husus açıkça belirtilmiştir: “Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.” Bu beyan deliline dayanarak ilerletilen iş ve işlemlerin tamamı hukuka aykırı olacaktır. Örneğin müdafi hazır olmaksızın alınan savunmanın kovuşturma evresinde doğrulanmaması nedeniyle yüklenen suçun işlendiğine ilişkin mahkeme huzurunda sanık ikrarından söz edilemeyecek; dolayısıyla buna dayanarak yapılan diğer işlemler de hukuka aykırı olacaktır; yapılan arama hukuka aykırı olacak veya ele geçen deliller de yasak delil niteliğinde olacaktır.
Türk Ceza Hukukunda kural olarak ifade verirken avukatın hazır bulunması zorunlu değildir. Müdafiden yararlanma hakkı bazı hallerde ihtiyari iken bazı hallerde zorunlu tutulmuştur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ihtiyari ve zorunlu müdafiliği şu şekilde yorumlamıştır: “Şüpheli veya sanığın müdafii aracılığıyla savunulması hususunda tercih yapma imkanına sahip olduğu hallerde görev yapan ihtiyari müdafi, görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya sanığın iradesinin önem taşımadığı hallerde görev yapan müdafi ise zorunlu müdafiidir…” Şüpheli veya sanığın talebi olmasa dahi, bir müdafi tarafından savunulmasının yasal olarak zorunlu tutulması halinde, zorunlu savunma söz konusu olacaktır. Yasa koyucu, zorunlu müdafilik sistemi ile şüpheli veya sanığın, muhakeme sürecinde ileride doğabilecek risklere karşı korumayı amaçlamaktadır. Zorunlu müdafilik sistemi, kendisini hiç veya yeterli düzeyde savunamayan şüpheli veya sanıklar için öngörülen ve onların haklarının her düzeyde savunulabilmesi için ihdas edilen, isteme bağlı olmayan bir düzenlemedir. Dolayısıyla yargılama safhasında zorunlu müdafi atanmasının unutulduğunu fark eden mahkeme, karar verildikten sonra bu hususu fark ettiğinde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. Maddesinin 2. Fıkrası uyarınca sanığa zorunlu müdafi atanması için gerekli yazışmaları yapabilecek ve kanun yoluna başvuru yapılıp yapılmayacağının değerlendirilmesi için, gerekçeli kararı atanan zorunlu müdafiye tebliğ edecektir. Ceza Muhakemesi Hukukunda karardan sonra zorunlu müdafi atanamayacağına dair bir düzenleme yer almadığı gibi, bu kurumun ihdas nedeni, savunma hakkının önemi, adil yargılanma ilkesi ve usul ekonomisi ilkeleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde de bu sonuca ulaşmak hakkaniyete uygun olacaktır. Karardan sonra atanan zorunlu müdafi hükmü temyiz ettiğinde olağan kanun yolu olan temyiz süreci işleyecek ve hüküm her yönüyle denetlenebilecektir. Zorunlu müdafii atanması yoluna gidilmemiş veya atanan müdafii kararı temyiz etmemiş ise, kesinleşen bu karara karşı ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yoluna başvurulması da mümkündür.
Kanun koyucu müdafiden yararlanmanın zorunlu olduğu halleri düzenlerken adil yargılanma hakkının uzantısı olan savunma hakkının gereği gibi kullanılabilmesini amaçlamıştır. Müdafinin zorunlu olduğu hallerde, şüphelinin hali hazırda bir avukatı yok ise bulunduğu ilin barosu tarafından atanmış müdafi görevlendirilir. Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir. Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.
Ceza Muhakemesi Kanunu, müdafiden yararlanmanın zorunlu olduğu halleri açıkça düzenlemiştir. Buna göre:
1. Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
2. Müdafi bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
3. Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada şüpheli veya sanığın istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir., Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2020 yılında vermiş olduğu bir kararında “Adil yargılanma hakkının muhtevası, savunma ve müdafii yardımından faydalanma hakkı yönünden iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, bir suç ile itham edilen herkes, kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafin yardımından faydalanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkına sahiptir. Anılan madde gereğince, bir suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında, kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma ve bir müdafi tayin etme imkanından yoksun ise ve adaletin selameti için gerekli görülürse re’sen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma olmak üzere üç ayrı hakka sahiptir. Bu nedenle, suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez. Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan “silahların eşitliği” ilkesinin de gereğidir” görüşüyle zorunlu müdafilik kurumu hakkındaki görüşlerini belirtmiştir.